2013 Hava-İş grevi eylemi, Bakırköy Özgürlük Meydanı
Yazar arşivleri: Arkadaş
direnç şafağı karşılaması
şurada
tam şu kaldırımın sağında
aklı yarında kalmış bir çocuk yatıyor
biraz kırgın bakıyor bana
biraz küs
ve bizzat beni
üstünüze alınırsanız eğer
elbet de sizleri
yani yüreğinde
insanca yaşamaya dair
söyleyecek sözü olan herkesi derbeder kılan bir çift sözle perişan eyledi
peki dediği neydi
şuydu
“yaşlanmak zor olandır bu şartlar altında
neden dersen selah amca
bu coğrafyada
ilk kez kendi devrimini aramaya karar kıldı gençlik
üstelik dağda bayırda da değil
bütün sokaklarda
bütün meydanlarda
ve selah amca
inanması zor gelir belki sana ama
bütün halklar yan yana
omuz omuza bu kavgada
yolun düşerse eğer barikatlarımıza
bir tas su almayı unutma yanına
malum
güvercinler
ilaçlı su içemiyorlar ya
bir de selah amca
eğer sana zahmet olmazsa
bizlerden biri için
bir hırka koy çantana
direniş şafakları
biraz serin söküyor da”
selah
02:45
14 07 2013
Şiir: Selah ÖZAKIN
Yorum : Deniz Karaca [ Eyila ]
Abbasağa Parkı’nda Nuriye-Semih için destek oturumu
Abbasağa Parkı’nda Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek oturumu
Haziran Ortası (15-16 Haziran 1970)

ve sevgilim
kulak kabart
bugünlerde
yine suskunluğa isyanın sesleri duyuluyor yeraltından
birileri
bu sesi
meyhane kapılarından taşanla örtmeye çabalıyor el altından
bir yanda
nazım hikmet ran’ın kurtuluş savaşı destanı
yani haziranın on beşi ve on altısı
öte yanda
kasığıma saplanır edebiyatın popçası
bak işte yaklaşıyor köprülerin açıldığı kalkışmanın provası
sen anımsamazsın o güzelliği
o günlerde
doğmamıştın belki daha
bir isyandı simitçi arifin tablasındaki simitlerin her biri
bir isyandı dülgerin çekiçlediği köselesi
bir isyandı ozanın her dizesi
bir isyandın sen
yüreğimin gül bahçesi
oralardan geldiğimiz günlerin efendisi olamadık daha
ama olmayacağımız sanılmasın asla
pişeceğiz
yanacağız
öleceğiz
ama mutlaka
ve elbette mutlaka
kendimizin efendisi olacağız be usta
bin dokuz yüz yetmiş haziranında olamadıysak da
bir başka haziranda mutlaka
selah
05-06 haziran 2007
Yirmi üç Nisan iki bin üç
Yirmi üç Nisan iki bin üç
Bugün 23 Nisan
Annem tutuşturdu elime renkli bayrakları.
Kırmızı…
Islaktı.
Yapış yapış kan!…
Kan!…
Kandı.
Sarı…
Aç ve korkunç yorgun Irak’lı çocukların yüzü.
Sapsarı!
Mavi…
Artık mavi değil
Maviyi unuttular.
Sorsanız “Ne renk?”
Duman!…
Duman!…
Gökyüzü.
Yeşil…
Marsık kokan ağaçlar…
Yenik düşmüş petrole
Ve patlayan dolar yeşiline.
Yemişleri talan…
Özgürlük yalan!
23 Nisan!…
Nasıl “Neşe dolar insan?”
İstemem anne.
Renkli istemem.
Bana ölü çocukların rengini ver.
Hani tüm renkleri yutan…
Beyaz be anne!…
Beyaz!
Hani sardıkları…
Ölü çocukları.
selah
2003
biliyorum
ben uyanmadan bastıracaksın
aklınca beni kör zamanımda yakalayacaksın
hep olduğu gibi
yaptığın gibi hep
sisi mahsus geriyorsun güneş güvencesinin önüne
gülme aptal gün!
bu sefer avlanacaksın
hatta sana bile
GÜNAYDIN
sonra güneş battı
aslında içim zaten karanlıktı
gün de………
sanki taşı gediğine koyar gbi
aniden karardı
sonra……
sonra mercimek çorbasına bile hükmü geçmeyen saatler
gizemin kapısına diziliverdiler
taze sabah soluğu tutmaya durdu gün kurucu
karanlığın dipsizliğinden
sabahı hasarsız çekip almaktı esas derdi
acısı süzülmüş rezaki üzüm misali sunmak günü size
işte bundan
ağıt yüklüdür gecenin bilinmez işçisi
acıları yüklenip yorgun düşer
ilk ışıltısı sızarken güne
göğsü parçalanmış prometeus gibi
bir sonraki gece kavgasına yatar
her gün
bilinmez kahramanların acıları pahasına
aydınlığa kalkar
aydınlıklar
sabahların süsü olmasın
kanıksansın mutlu sabah demleri
zincirsiz olsun günler
kırları tüketip
sonsuzluk koşan gülmeler
tanyeri tadında olsun
yazgısında
anlaşılmazlığı olmasın yaşamın
şaşırtmasın hiçbir güzel yarın yarın
…………………….. diyorsam
tuhaflığıma verin
gecekarası gözlere sürülmüşüm
aydınlığın düşlere saklandığı
gün kaçaklığına gel
günü
kolayına aydın edemem
ama sen gel
gelmezsen
gün
gün olmaz
aydınlansa da ortalık
içim aymaz