Mavi akmıştı hep Kızıldere
Adına kendi de şaşmıştı bu yüzden
Haylaz aşklara tutkunlar…
İlinekleri DENİZ’lerle sarmalaşmaya adamışlardı kendilerini
R üzgârlı yamacına konuk olmuşlardı bir sabah derenin
Çağıltısında yunmaktaydı
Alnında yürek taşıyan bu çağalar
Yapmacıksız günlerin baharındaydılar
Anlaşılması zor bir aşka vurgundular
Neşeli günler için çılgınca bir kalkışmadaydılar
Can pazarına sürülmüş gelecekleriydi tek cebeleri
İblislerin korkulu düşleri olan bu çocuklar…
Harman yerinde salınmakta olan buğday başaklarıydılar
Anonim destanlarda…
Nasılsa geçmemişti o güne dek adları
Antik çağlardan kalmaydı
Lirik destanları
Prangaya alışmamış ataları gibi…
Tanyeri kızıllığına ölesiye aşıktı hepsi
Eziyetli işti devrim dedikleri
Kemliğe ısınmamıştı hiç
İçleri
Nefretleri… nefreteydi
Haramilere haber salındı tez elden
Üşüştü binlercesi otuz Mart sabahında
Diziverdiler topları…
Azgın namlulu tüfekleri
İslimi üstünde “katliam!” yazılıydı ellerindeki fermanda
Abluka tamamdı
Rasatlar yapıldı
Ismarlanmış tabutlar yoldaydı
Keferenin emirleriyle
Ateş başladı
Nisan yağmurları erkenden ağladı
Sevdaya yaban namlular
İsterik kahkahalarını patlattılar
Nova yıldızına benzeyen parıltılarla
Ayaklanmada sayılan oyun çocuklarına
Nobranca saldırdılar
Kızıldere…
Aşinâsı olmadığı bu vahşete
Zoraki sabırla baktı
Işkıya vurulan her kanı deli gibi
Mavi akmaktan yorulduğundan kanamaya başladı
Ölümle yüzleşmek demek olan o anda
Zemberekten boşanmış kuduz itler gibi
Üşüşüverdi zebaniler
Doğmamış umutların bedensiz başlarına!
Onlar…
Gözlerinden gülüşleri silinmeyenler…
Rüştlerini tarihe yazıp
Uğruların karabasanı olmayı sürdürdüler
Ölümsüz kılındı umutlar
Magma gibi akıverdi yeryüzüne
Erkenden ölümü tanımışların
Riyâsız kalkışması
Araziye uysun diye…
Yalanla boyanmış yüzler…
Nasır tutmuş yürekler…
Argın düştü gizliden
Sesini gömerek kimi
Akıttı gözyaşlarını
Forası yasaklı
Forsası olduğu teknenin
Eskimiş küpeştesine
Tinini sattığı dolarların kirli yeşiline
Aklı karıştı derenin
Logaritması şaştı
Puştluk da ağlar mıydı?
Sürüngenliğe isyandaydı erler
Az daha farkına varılmasaydı eğer…
Biperva olacaktı
Ansız saydıkları neferler
Hercümerç bir tarihe
Adını yazmıştı ataları
Tekerrürsüz sanılmaktaydı
Tükenmeyen bağımsızlık aşkları
İçkindi oysa
Nefessiz çığlıkları
Kaç kuş kırdı kanadını?…
Uğrun uğrun…
Resifleri derenin
Tayfalığa kaçıncı isyanındaydı?
Anımsamıyordu dere
Hangisinin kanı
Mavisini ilk kanattı
Eteğinde gezinen gözü yaşlı ceylanlar…
Tüyü bitmemiş umutların hangisine kan ağlar?
Artık kan akmaya başladı dere
Tuhaf bir sezgiyle…
Ana kucağı şefkatiyle
Sarıverdi bizim çocukları
Oylumlarını bağrına kazıdı
Yok olmak yasaktı ona artık
Nihavent şarkıların zamanı…
İstemeden de olsa dayattı kendini
Halaya durmak…
Ağıtlara kapı aralamak ya da…
Tümden yasaktı dere için
Yelini yitirmiş uçurtmalar gibi…
Issızdı dere boyuna dizilmiş çınarlar…
“Laso!” diye çığlık akıttılar dereye çılgın yapraklarıyla
Müşfikçe ama!…
Anaların yüreğinde beslenen
Zevalsiz kalkışmaya durmuş masum çocuklara
En sona sakladım seni!
Restleştiğimiz o günler aklımda gün gibi
Tınısı yerinde olan aslınla…
Alnımın çatına vurmuştun
Namı duyulmamış sazınla
Sızlatıyor şimdi bağrımı
Alnımı tuhaf kırıştıran…
Ruhsata yaban…
Iraklara yaslanmış…
HEKİMOĞLU kalkışmasını kendine dost sayan…
Acıyı bala katan…
Nihavende savruk vuran… KIZILDERE arkadaşlığın
Selah