biliyorum
ben uyanmadan bastıracaksın
aklınca beni kör zamanımda yakalayacaksın
hep olduğu gibi
yaptığın gibi hep
sisi mahsus geriyorsun güneş güvencesinin önüne
gülme aptal gün!
bu sefer avlanacaksın
hatta sana bile
GÜNAYDIN
sonra güneş battı
aslında içim zaten karanlıktı
gün de………
sanki taşı gediğine koyar gbi
aniden karardı
sonra……
sonra mercimek çorbasına bile hükmü geçmeyen saatler
gizemin kapısına diziliverdiler
taze sabah soluğu tutmaya durdu gün kurucu
karanlığın dipsizliğinden
sabahı hasarsız çekip almaktı esas derdi
acısı süzülmüş rezaki üzüm misali sunmak günü size
işte bundan
ağıt yüklüdür gecenin bilinmez işçisi
acıları yüklenip yorgun düşer
ilk ışıltısı sızarken güne
göğsü parçalanmış prometeus gibi
bir sonraki gece kavgasına yatar
her gün
bilinmez kahramanların acıları pahasına
aydınlığa kalkar
aydınlıklar
sabahların süsü olmasın
kanıksansın mutlu sabah demleri
zincirsiz olsun günler
kırları tüketip
sonsuzluk koşan gülmeler
tanyeri tadında olsun
yazgısında
anlaşılmazlığı olmasın yaşamın
şaşırtmasın hiçbir güzel yarın yarın
…………………….. diyorsam
tuhaflığıma verin
gecekarası gözlere sürülmüşüm
aydınlığın düşlere saklandığı
gün kaçaklığına gel
günü
kolayına aydın edemem
ama sen gel
gelmezsen
gün
gün olmaz
aydınlansa da ortalık
içim aymaz
güleç girin güne çocuklar
derdi ninem her sabah
güneş tadında gülerek
derin uykulardan çekip alırken bizi
günü aydın ederdi
günaydın demeden
günaydın demeden
şimdi ben
günaydın mı desem
yoksa alnına güneşi mi indirsem
az sonra sabah pürtelaş olacak
kuşların kanadında açacak gün
aydınlığı yakmadı daha
görmedim evet
ne kuşları
ne de telaşını günün
mutlak öyle olmalı ama
yoksa ne diye
ışıltısından önce kıpırtısı dokunsun içime
ne diye
aymadan gün
günaydın diyeyim size
gerçi sabah değil şimdi
ama geç uyananlara
hiç uyanmamış olanlara hatta
sesleneyim dedim
günaydınlara
her sabah bir şiir eklerim
yürek kapınıza ışımak isterim
elbet ışımaktaysa içim
ama karanlık kaplamışsa beni
hüznüme ortak olmanızı beklerim
yarın sabah kim
kim uzatacak bu köşeye
en tazesinden bir şiir